15 Temmuz 2015 Çarşamba

Niagara Şelalesi: Cennetin Ürküten Sesi.

Bazen, korktuğumuz için hayran kalıyoruz doğaya. Bunu hayatımda ilk defa bir dalış esnasında ayaklarımın bir kaç metre ilerisinde başlayan uçuruma bakarken hissetmiş, bacaklarımı titreten korkumu hayranlık hissiyatı ile bastırabilmiştim. Niagara'yı yakından görür görmez beynime hücüm eden yine bu düşünce oldu. 51 metre yükseklikten bir saniyede dökülen 63 milyon metreküp su, hayran bırakmadan önce korkutuyor insanı. Tekne ile iyice dibine sokulduğunuzda ise korku yerini tarifi zor bir heyecana bırakıyor.  


Bir yedi saatik yolculuk daha yapıp Boston'dan Niagara County'e ulaşıyoruz.  Arabayı da tek başıma kullandığımdan yorgunluk biraz birikimli olarak etkiliyor beni. Bu nedenle Niagara County'e akşam saatlerinde ulaştığımızda sadece yemek yemek için dışarı çıkıyor ardından tekrar otele dönüyoruz. Niagara Falls'a seyahatte konaklama için iki şehir alternatifiniz var. İlki şelale ile aynı adı taşıyan Niagara County. küçük bir yer ve şelaleye yakın. Biz burada Best Western'de konaklıyoruz. Bir gecelik konaklama için fiyat performans analizi fena değil ya da daha doğru ifade edersek fiyatı iyi ama performansı fena değil. Konaklamak için diğer alternatif ise Buffalo. Görece daha büyük ve otel alternatifi daha fazla olan bir yer. Ancak biraz daha uzak. Tek gece geçirdiğimiz Niagara Couny'de biz yemek yemek için Panera Bread'e gidiyoruz. Özellikle çorbaları salataları ve menüsündeki diğer yemeklerle Panera Bread, Olive Garden ile brilikte Amerika seyahatimizde sık sık başvurduğumuz mekanlar oluyor. Abur cubur ve hamburger yerine daha sağlıklı bir alternatif oluyor bu ikisi.     

Ertesi gün erkenden çıkıyoruz otelden. Niagara Falls'da en rahat olduğunuz konulardan biri araba parkı. Özellikle Boston felaketinden sonra bu ilaç gibi geliyor. Şelalenin de olduğu mili parka doğru yaklaştıkça, ellerinde tuttukları bayrakları sallayıp yaratıcı şovlar yaparak müşteri çekmeye çalısan otopark görevlileri görüyorsunuz. 5 dolar gibi makul bir fiyata arabanızı  tüm gün park edebileceğiniz yerler buralar. Biz de arabamızı park ediyor ve ardından, beş dakika yürüyerek parkın içerisine giriyoruz. İnsan Niagara Falls deyince şöyle şaşalı bir ulusal park girişi falan bekliyor. Ama parka giden yol bu beklentiyi karşılamaktan uzak kalıyor. Yıkılmadan önce Atatürk Orman Çiftliğindeki hayvanat bahçesinin girişini andırıyor burası bana.  Ama merak etmeyin, şelaleye yaklaştıkça duyduğunuz ses ve gördüğünüz manzara herşeyi silip süpürüyor. 

Efenim önceki yazılarda da gördüğünüz üzere ben, belki de bir çoğunuz gibi, bazı şeyleri son ana bırakmayı seven bir insanım. Park giriş biletlerini de bir gün önce otelde internetten alırım, sırada beklemem diye düşünüyordum ama tabi ki o kadar yol yorgunu olunca o iş yalan oluyor. Bilet işi yine gişeye kalıyor. Ama şansı yaver giden bir insanım aynı zamanda. Çünkü bilet için neredeyse hiç sıra olmadığı gibi internet fiyatları ile gişe fiyatları arasında herhangi bir fark olmadığını görüyorum. İnternette bulacağınız bilet standart Discovery Pass denilen 38 dolarlık bir bilet. Bilete dahil olan hizmetler  Niagara ile ilgili bir kısa film (Niagara Adventure Theater), akvaryum, rüzgar mağaraları gezisi, seyir terası ve elbette şelalenin hemen dibine yapılan tekne yolculuğu (Maid of the Mist). Bunlardan ilk ikisi biraz daha çocuklara hitap eder düşüncesi ile biz bunları eleyerek diğerlerini yapmak istiyoruz. Üstelik tasarruf etmemize de neden oluyor bu,kişi başı üç dolar kadar. Ama olsun en azından istemediğimiz bir şeye para vermemiş oluyoruz (Kaldı ki Adventure Theatre Youtube'da var). Elbette işin en heyacanlı kısmı tekne yolculuğu, Maid of the Mist. Ama şelaleye yakın mağaralara gitmek fikri de heyecanlandırıyor bizi. Fakat maalesef o gün o hizmetin verilmediğini öğreniyoruz. Olsun, biz de etrafa biraz bakar ve tekne  gezimizi yaparız diyoruz. 

Konu Niagara Şelalesi olunca bitmek tükenmek bilmeyen ve asla dışında duramayacağınız bir tartışma konusu "Amerika tarafı mı daha iyi Kanada tarafı mı?" sorusu oluyor. Yılların geyiği burada.... Malum Niagara Kanada ve ABD arasındaki sınır bölgelerinden biri aynı zamanda. Nehrin üstünden geçen ve aşağıdaki fotoğrafalarda görebileceğiniz bir köprü iki ülkeyi birbirine bağlıyor. Ama zaten iki ülke arasındaki sınır korumasız bir sınır ve bu anlamda dünyada bir ilk.  Bloglarda sizin taraf bizim taraf kavgası süre dursun, zaten tekneler hangi ülkeden olursa olsun aynı rotayı kullanıyorlar şelale yolculuğu için. Yine de genel konsensus Kanada tarafından her üç şalele de (American Falls, Bridal Veil Falls ve Horshoe Falls) tam karşıdan göründüğü için buranın daha panoramik bir manzara sunduğu. Buna karşın Amerika tarafında ise şelalelere daha yakından bakma şansınız oluyor.  Biraz fotoğraflarla anlatalım: 

Amerika tarafından gördüğüğnüz manzara bu. Bu manzaraya tam cepheden baktığınız yer ise Kanada. 
Tekne gezisine başlamamak için kendimizi zor tutuyoruz. Ama öncesinde biraz manzaranın keyfini çıkarıyoruz. Tabi her zamane gezgini gibi bu fotoğraf çekmek işinin cılkını cıkarıncaya kadar, deli gibi basıyoruz deklanşöre. 


Yukarıdan baktığınızda gördüğünüz ve şelalenin en dibine kadar giden tekneler heyecanınızı biraz daha arttırıyor. Bu arada şelalenin dibine kadar derken, mübalağa yapmadan kelimenin gerçek anlamı ile söylüyorum. Tekne kaptanları tekneleri mümkün olabilecek en yakın noktaya kadar yaklaştırma konusunda inanılmaz bir çaba sarfediyorlar. 


Tekneleri görünce biz de gaza geliyoruz ve tekne turuna başlamaya karar veriyoruz. İşin en keyifli tarafı bu olunca bir miktar beklemeyi de göze almanız gerekiyor tabi. Bir asansör ile nehir seviyesine inip orada tekne için sıraya giriyorsunuz. Buarada baya bi ıslanacağınız için müesseseden ikram olarak size mavi mavi yağmurluklar veriliyor. 

Tekne turu için beklediğimiz sıranın yukarıdan ve aşağıdan görünümü. Şirinlere dönmüş vaziyette bekliyor insanlar.
Henüz ıslanmamışken biz. 
Yaklaşık bir yarım saat bekliyoruz tekne turu için. Gelen teknelerdeki insanların bağrışmalarını ve suratlarındaki ifadeyi gördükçe zamanın akışı biraz daha ağırlaşıyor, geçmek bilmiyor. Bir yandan tekne sırasında beklerken bir yandan da teknenin neresinde durmamız gerektiğine dair bir strateji belirlemeye çalışıyoruz Betül ile birlikte. Hedefimiz teknenin şelaleye en yakın tarafında olmak. Teknenin manevralarını analiz edip nerede durmamız gerektiğine karar veriyor, azcık da omuz ata ata oraya doğru yöneliyoruz. Nihayet teknenin en ucundayız ve hareket ediyoruz. Tekne yanaştığı iskeleden demir alıp burnunu şelaleye doğru çevirdiğinde heyecanımız bir kat daha artıyor. Yaklaştıkça önce su damlalarını hissediyoruz ve şelale büyüdükçe büyüyor. Şelalenin her iki kolundan dökülen suların kayalara çarpması ile oluşan bir su bulutu uzanıyor gözümüzün önünde.



Bu gözlerimiz açık şekilde gördüğümüz son net görüntü oluyor. Tekne yaklaştıkça, bir yandan kayaları döven şelalenin sesi kulaklarımızı adeta sağır ederken bir yandan da iliklerimize kadar ıslanıyoruz. Şelalenin etrafındaki su haresi o kadar yoğun ki sanki kuvvetli bir sağanak yağmurun ortasında kalmış gibi gözlerinizi bile açamıyorsunuz. Tabi teknenin en önünde olmamız nedeniyle biz bunu daha fazla hissediyoruz. Gözlerimizi arasıra açabildiğimiz anlarda görebildiklerimiz ise aşağı yukarı şöyle:



Tekne şelalenin dibinden uzaklaşmaya başlıyor. Ama orada ne kadar kaldık, hiç anlayamıyorum. Bir saniye kaldığımıza da bir saat kaldığımıza da inanacak bir durumda hissediyorum. Niagaranın sularının sesiyle sağır olmak ve iliklerine kadar ıslanmak kesinlikle zamandan münezzeh bir his. Şelaleden uzaklaştıkça daha da net anladığımız tek bir hakikat var, sırılsıklamız, çoraplarımıza kadar ıslanmış vaziyetteyiz.
Niagara'yı bulunca ıslanmanın hakkını veren ben. 
Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama inanılmaz mutlu tamamladığımız bir tekne gezisi oluyor. Eğer yolunuz düşerse diye muhakkak ekleyelim, verdikleri yağmurluğun neredeyse hiç faydası olmuyor çünkü sağanak inanılmaz kuvvetli şelale yakınında. Bu nedenle yanınızda muhakak yedek kıyafetler bulundurun derim, hatta bu yedek kıyafetleri koyabileceğiniz su geçirmez bir çanta da şart. Aksi takdirde güneşte biraz fazlaca beklemek mecburiyetinde kalabilirsiniz.

Tekne turunu tamamladıktan sonra ne yapsak diye düşünüyoruz, ama aklımız hala Maid of the Mist'te (Tekne turunun ticari adı) kalıyor . Tekrar binsek mi diye çok düşünüyoruz ama "neyse bu işin Kanada bacağı olacak ilerleyen aylarda inşallah o zaman" diye avutuyoruz kendimizi. Asansörlerle yeniden yukarıya çıkıyoruz, bu defa gözlem kulesine. Buradan şelaleleri, Kanada kıyılarını ve iki ülkeyi birbirine bağlayan köprüyü rakımı daha yüksek bir noktadan seyredebiliyoruz.
 
Kanada ile ABD'yi bağlayan köprü ve Kanada kıysındaki tekneler. 
Parkın içinde bir treleybüs ile Niagara nehrinin şelalelere ulaşamadan önceki kısımlarını da görebilmeniz için bir tur düzenliyorlar. Cüzi bir ücret karşılığında bu araca binip nehri daha yakından görmek ve nehirle ve şelale ile ilgili bilgileri tur rehberinden dinlemek mümkün. Bu kısa tur hop on hop off mantığıyla işliyor. Yani farklı farklı durakları var ve isterseniz bu duraklardan birinde inip dolaşabiliyor, fotoğraf çekebiliyor ve ardından gelen araca binerek yolunuza devam edebiliyorsunuz. Biz dönüş yoluna çıkacağımız için tüm duraklarda durmuyoruz ama yine de aşağıdaki fotoğraflarda da yer alan güzel manzaraları da görme fırsatımız oluyor. Tur esnasında fark ettiğimiz bir şey de Niagara nehrinin kendisi oluyor. Şelalelerin etkisi ile ilk etapta dikkatinizi cezbetmese de bu tur esnasında ne kadar büyük ve vahşi bir nehir olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.


Böylelikle Amerika gezimizin ilk ayağı olan Doğu turunu Niagara Şelalesi ile bitirmiş oluyoruz. Niagara kesinlikle farklı bir deneyim yaşatıyor bize, tadı damağımzıda kalıyor. Kanada planlarıda yapılacaklar listesinin başında şimdiden Niagara'yı yeniden (ama bu defa Kanada tarafından) ziyaret etmek yer alıyor. Niagara'dan ayrılıp evimize, Ann Arbor'a dönüş hazırlıkları yaparken Niagara'nın üzerimizdeki etkisini en iyi anlatan Betül'ün aşağıdaki fotoğrafı oluyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder